UNUTMADIK, DÜN GİBİ

tarafından Hilal Öngel
0 yorum 336 görüntüleyenler

UNUTMADIK, DÜN GİBİ

Merkez üssü Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde olan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin üzerinden bir yıl geçti. Dile kolay koca bir yıl. Yitip giden binlerce can, annesiz-babasız kalan yüzlerce çocuk, çocuğunu gömen yüzlerce anne-baba, yarım kalan sevdalar, yarım kalan kavuşmalar; geriye kalan ise yığınla molozlar ve gözü yaşlı, yüreği buruk milyonlar…

Günlerce kulaklarımızdan çıkmadı ‘Sesimi duyan var mı?’ çığlıkları. Kabuslarımız arttı, korkularımız çoğaldı. On ildi belki depremi yaşayan ama seksen bir ildi kan ağlayan.

Bugün bir yıl geriye gidip Özdemir ailesinin yaşadıklarına kulak verelim.

Altı kişilik Özdemir ailesi, Ebrar Sitesinin Serdar Bey Apartmanında oturuyorlardı. Hani şu sağlam binanın kalmadığı, yaklaşık bin dört yüz kişinin hayatını kaybettiği Ebrar Sitesi…

O korkunç gecede henüz ne olduğunu bile anlayamadan dokuzuncu kattaki evlerinden sokakta buldular kendilerini. Evet sokakta buldular diyorum çünkü tabiri caizse o dokuzuncu kat resmen yerle bir olmuştu.

(Deprem sabahı evin büyük oğlu Yunus Emre Özdemir tarafından çekilen görüntü)

Gece zift gibi karanlık, hava yağmurlu, ortam dehşet vericiydi. Yalın ayak bir halde pijamalarıyla sokaktaydılar. Mucizevi bir şekilde bu evden tüm aile sağ çıkmıştı. Hatta o gece bir başka mucize yaşanmış, en alt kattaki komşuları banyoların oluşturduğu bir boşluk koridorundan yüzeye kadar kendi çabalarıyla çıkabilmişti. Baba Mehmet Özdemir ailesinin güvenliğinden emin olduktan sonra önce komşularına ardından da akrabalarına ulaşmaya çalıştı. Sabah olup gün aydınlanınca esas korkunç manzara ortaya çıkmıştı. Enkazlar, çığlıklar, göz yaşları…

Ertesi gün olayın şokunu atlatıp kendine gelinen Mehmet Özdemir erkek kardeşiyle birlikte Dulkadiroğlu Mahallesindeki dükkanlarını kontrol etmeye gitti. O esnada bir grup insanın ilerdeki marketi yağmalamak istediğini gördü. Mahalle esnafıyla birlikte yağmacılara engel olmak istedi. Bu sırada taraflar arasında çıkan arbedede ateşlenen tüfekten çıkan saçmaların kendisine isabet etmesiyle kardeşinin kollarına yığıldı. Yerle bir olan o binadan mucizevi bir kurtuluşla çıkan, çevresindekilere her daim yardım eden, ahlaklı bir esnaf olan, her durumda hakkı gözeten Mehmet Özdemir hak uğruna, Sivas’ta kaldırıldığı hastanenin yoğun bakımında hayata gözlerini yumdu. Ardında dört yetim ve gözü yaşlı bir eş bıraktı.

Anne Naciye Özdemir çocuklarıyla birlikte kendi baba evinin bulunduğu Manisa’nın Salihli ilçesine taşındı ve eşini de burada defnetti. Yeni bir yer, yeni bir hayat ama bir eksikle… Yeri dolmayacak bir eksikle…

Peki biz neler öğrendik bu geçen bir sene boyunca? Bir kere şuna emin olduk ki ülkemizin yarısı birinci derece deprem bölgesinde bulunmasına rağmen maddi, manevi, psikolojik, sosyolojik, donanımsal olarak depremlere hazır değiliz. Bu korkunç gerçekle yüzleşmemiz gerekiyor. Deprem gerçeğinden kaçamayacağımız gün gibi ortadayken bunu kabullenmeli ve korku halini bir kenara bırakmalıyız. Çocuğundan yaşlısına bilinçlenmeli, nerede nasıl davranmamız gerektiğini öğrenmeliyiz. Ha bir de sağlam binalar yapmalıyız ama bu apayrı bir konu, kenara bırakalım şimdilik.

Bu felakette bir kez daha gördük ki dünyada en güçlü dayanışmaya sahip ülkelerden biriyiz. Kendi yaramızı kendimiz sardık, bize yine biz merhem olduk. Her ilden gelen yüzlerce insani yardım tırının yanı sıra deprem bölgesine giderek gönüllü olarak çalışan on binler vardı. Komşu ve komşu olmayan ülkelerin yardımlarını es geçmek haksızlık olur. Gerek maddi gerek gönderdikleri ekip ve ekipmanlarla yanımızda oldukları için teşekkür ederiz. Dileriz ki hiçbir zaman böyle bir şeye ihtiyaç duymazlar ve iadeyi ziyaret yapmayız.

Belki de bu felaketin bize tek bir artısı oldu: Korku. Evet korku. Gördük ki hazır değiliz, tekrar yaşanabilme ihtimaline karşı korkuyla yıllardır kulağımızı tıkadığımız ‘beklenen İstanbul depremi’ ne önlem almaya koşturduk. Bunun için böyle bir acı yaşamış olmamız gerekmeseydi keşke. Şu söz geliyor akıllara “Tecrübe sert bir öğretmendir. Önce sınav yapar sonra ders verir.” Maalesef ki korkunç bir sınav yaşadık umarız gerekli dersi almışızdır.

Bir yıl geçti ama hala binlerce insan konteynerlerde hayatına devam etmek zorunda. Bundan daha kötüsü ise yıllarının belki de ömürlerinin geçtikleri evlerinin enkazını her gün izlemeleri.

(Hatay’da kurulan bir konteyner kent)

Bir cümle duydum yakınımdan yüreğimi dağlayan, ağır hasarlı olan evi için: “Evimizi yıkmışlar, çocukluğumu yıkmışlar…” Duyunca içi ürperiyor insanın, düşünün ki bunu yaşamak, her gün için için kavrulmak nasıl bir his.

Bir yıl geçti evet ama acımız taze. Unutmadık, dün gibi… Aramızdan ayrılan tüm canlarımızın ruhu şad, mevkileri cennetin en güzel köşesi olsun. Yattıkları yer incitmesin.

Biz de şu mısralarla veda edelim

Tutunuyoruz bir şekilde hayata
Ama eksik ama yarım ne çare
Mazide bir yara kabuğu taze
Unutmadık, dün gibi…

Dönsek keşke geriye
Zamanın durduğu o saate 
Bu ne zor yükmüş be
Unutmadık, dün gibi…

Kaynakça:

Beğeneceğinizi düşündüğümüz yazılar