ANTİ-TANK SİLAHLARI RUSYA

Rus İç Savaşı sırasında anti-komünist Beyaz Ordu, itilaf devletlerinden aldığı askeri yardımlar neticesinde kızıl orduya karşı İngiliz Mark-1 ve Fransız Renault FT-17’leri seyrekte olsa kullanmıştır. Kızıl Ordu tanklarla ilk defa karşılaşmış ve ağır kayıplar yaşamıştır. Fakat ilkel olan bu tanklar Kızıl Ordunun kazanan taraf olmasını engelleyememiştir. Rus İç Savaşı’nın ardından Kızıl Ordu komutanları gelişen tank teknolojisine bir çözüm olarak tanksavar silahların, ordu envanterine girmesi gerektiği kanaatine varmış ve hemen gerekli çalışmalara başlanmıştır.

Lakin Sovyet mühendisleri ne tanklar ne de tanksavarlar üzerine bilgiliydi. Bu yüzden de tank teknolojisi ve tanksavar silahlar hakkında deneyim sahibi olan Almanya’dan yardım alınmıştır. Fakat 1. Dünya Savaşı bittikten sonra Versay Antlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle, Alman ordusu terhis edilmiş; tank, zırhlı araç, tanksavar gibi silahlardan arındırılmış ve bu tür silahların da Alman ordusunda bulunması yasaklanmıştı. Bu gelişme Sovyet tanksavarlarının gelişim sürecine büyük darbe vurmasına rağmen Sovyetler, Birleşmiş Milletler’den gizlice Rheinmetall şirketiyle birlikte tanksavar silahları geliştirmeye devam etmiştir. 1929 yılında Rheinmetall sahte bir firma üzerinden SSCB ile anlaşmaya varmıştır.

Sovyet Halk Komiserleri Konseyi’nin 8 Ağustos 1930 yılındaki kararıyla Kızıl Ordu silahlanma ve modernizasyon için Almanya ile anlaşmaya gitti. Almanlar bu gizli anlaşmayı 28 Ağustos tarihinde kabul etti. Almanlar 6 değişik topçu sisteminin geliştirilmesinde Sovyetlere yardım etme sözü vermiştir. Bu anlaşma iki taraf içinde gerçekten karlı bir anlaşmaydı. Almanya silahlanma yasağını Sovyet Rusya’nın adı altında delmiş oluyordu. Sovyetler de tanksavar silah teknolojisinde büyük bir devrim yaşıyordu. Tüm bu çalışmalar sonucu 37mmlik tanksavar topu ortaya çıkmıştı.

1,125 milyon dolar karşılığında Rheinmetall bu toplara ait yarı mamul parça ve çizimleri Sovyet Rusya’ya sattı. Bu silahların hepsi o günün koşullarına göre çok gelişmişti. İleride bu silahların birçoğunun benzeri Wehrmacht tarafından II. Dünya Savaşı sırasında kullanıldı. Her ne kadar Sovyetler bu silahları kendilerine uyarlamış olsalar da, Almanların yardımı olmadan bu silah sistemlerini üretemezlerdi. Rheinmetall tarafından Sovyetler için üretilen 37 mm tanksavar topu aslında PaK 35/36 topunun ilk üretilen modelleriydi, ki bu top Wehrmacht tarafından 1942 yılına kadar en çok kullanılan tanksavar silahı oldu.

 SSCB bu topa 37-mm tanksavar topu model 1930 K-1 adını verdi. K-1 seri üretimine ilk olarak 1930 yılında başlandı. Fakat K-1’in üretimi çok yavaştı, çünkü üretimin çoğu kısmı el işçiliği gerektiriyordu. Tarihler 1 Ocak 1936 yılını gösterdiğinde Kızıl Ordu’nun elinde 506 adet K-1 bulunuyordu. 37mmlik K-1 topları aynı zamanda yeni gelişen Sovyet tank sanayisinde de kullanılmıştır. K-1 toplarında küçük değişiklikler yapan Sovyet mühendisleri, B-3 (5-K) topunu geliştirmiş ve ilk BT serisi tanklardan olan BT-2’lere monte edilmiştir. Fakat 37mmlik K-1’lerin çoğu 2. Dünya Savaşı’nın ilk yılında yani Barbarossa Operasyonu’nda kaybedilmiştir. K-1’ler hafif ve küçük olmasından ötürü mürettebatı tarafından kolaylıkla hareket ettirilebiliyordu, fakat en büyük eksikliği süspansiyonun olmamasıydı. Model K-1’in mermi çekirdekleri, kalibreleri ve üretim kalitesi de çok düşüktü. Gelişen tank teknolojisinden dolayı Kızıl Ordu’nun tanksavar tümenleri daha geniş kalibreli toplara ihtiyaç duyuyordu. Bu sebepten 37mmlik K-1 modeli sonrasında geliştirilen 45mmlik M-42 ile değiştirilmiştir. 1941 yılında K-1’ler sadece hafif zırhlı araçlara karşı etkiliydi. Gelişmiş tankların zırhını ancak 300 metrenin altından ve yan zırhtan geçebiliyordu. PaK 35/36 ile karşılaştırıldığında daha az etkili olmasının en önemli sebebi kalitesiz mühimmatıydı. K-1 eğer Alman yapımı mühimmat kullansaydı 45mmlik M-42 topunun zırh geçebilme özelliğine sahip olabilirdi. M-42’nin geliştirmiş versiyonlarında da kaliteli mühimmat sıkıntısı çekilmiştir.

45mmlik M-42 ve 57mmlik  ZIS-2’lerin ilk versiyonları Tiger, Panter ve Panzer 4’lerin muharebe alanına çıkmasıyla işlevsiz kalmış ve yerlerini çok daha güçlü 76.2 mmlik ZIS-3 topları ve modernizasyona uğrayan ZIS-2’ler almıştır. Yapılan son modernizasyon ile ZIS-2’lere otomatik ateşleme sistemi entegre edilmişti. Bu sayede top dakikada 25 mermi atabiliyordu. Temel prensip şu şekildeydi, atış esnasında mermi yuva kapağı otomatik açılıyor ve yükleyici sadece mermiyi dolduruyordu. ZIS-2’lerin yaylı süspansiyonu sayesinde karayolunda 50 km/s, asfalt olmayan yolda 30 km/s ve arazide 10 km/s hızla araçlar vasıtasıyla çekilebiliyordu. Topun atlar tarafından çekilebilmesini sağlayan koşum takımı vardı ve 6 atla çekiliyordu. ZiS-2 üzerinde PP1–2 model panoramik dürbün bulunuyordu. Üretimine 1 Haziran 1941 başlandı ama 1 Aralık 1941 tarihinde Mareşal Nikolay Voronov ve Leonid Govorov tarafından üretimi durduruldu. Sebep olarak ZiS-2 mermilerinin hedefi tam olarak vurmasına rağmen Alman tanklarının içerisinde yeterli zararı verememesiydi. Diğer sebepler ise yüksek üretim maliyeti ve mühimmat üretiminin zor olmasıydı. ZIS-2’nin ilk modelinden toplamda 371 adet top üretildi. Elde kalan topların heba edilmemesi için 1941 yılında yüz kadar ZiS-2 topu Komsomolets zırhlı traktör şasesine monte edilerek ZiS-30 tank avcısı geliştirildi. ZIS-2’lerin tüm varyantlarından 10.000 kadar üretildi.

Savaşın kalan kısmında Kızıl Ordu’nun temel tanksavar topu ZIS-3 oldu. ZIS-3 aslında yeni bir tasarım değildi. Yüksek ateş gücüne sahip F-22USV toplarının ve hareket kabiliyeti yönünden yüksek olan ZIS-2’lerin birleştirilmesiyle ortaya çıkarılmıştı. Ayrıca geri tepmeyi azaltmak için namlu ucuna gaz susturucusu da takılmıştı. ZIS-3’ler, F-22 USV ve ZIS-2’ler ile karşılaştırıldığında üretim maliyeti ve süresi olarak daha ucuza ve kısaya denk geliyorlardı. Örneğin günümüzdeki ismi Nizhny Novgorod Makine Fabrikası olan topçu fabrikası No. 92’de, 3 saatte 300 Sovyet rublesine 1 tane F-22USV yapılıyorsa, ZIS-3’lerden 1 saatte 100 Sovyet rublesine 3 tane imal ediliyordu.

Kızıl Ordu komutanları hafif ve orta toplar istememesinden dolayı ilk üretilen ZIS-3’ler saklandı. Bunun temel sebebi Kızıl Ordu generallerinin,  Alman propagandasından etkilenmesiydi. Sovyetlerin savunma ordusunun başında olan Mareşal Kulik bu propagandalardan en çok etkilenen isimlerdendi. Mareşal Kulik hemen Kızıl Ordu’yu ağır silahlarla donatma emri verdi. Bu ağır silahların temelini F-22USV’ler oluşturacaktı fakat üretilen F-22USV’lerin çok büyük bir kısmı Barbarossa Harekâtı’nda Almanların eline geçti ve Almanlar tarafından Kızıl Ordu’ya karşı kullanıldı.

Soğuk Savaş’ın başlamasıyla beraber yeni tür zırhlar, silahlar ortaya çıktı ve ZIS-3’ler işlevini kaybetti. Bu yüzden ZIS-3’ten sonra Kızıl Ordu’nun envanterine D-44 sahra topu girdi. Bu top daha geniş kalibreli (85 mm) namluya ve daha iyi zırh geçme özelliklerine sahipti. Ancak ZiS-3 modeline göre daha ağırdı ve hareket kabiliyeti çok zayıftı. Seri üretimden kalkan ZIS-3’lerin kalan kısmı Sovyet etkisindeki ülkelere hibe edildi. Zamanla bu ülkeler ZIS-3’leri bazı 3. Dünya ülkelerine sattı. Günümüzde bazı ülkelerin ordularında hala ZIS-3’leri görmek mümkündür. Örneğin Kamboçya, Namibya ve Yemen bu ülkelere örnek verilebilir. Hatta bazı sınır çatışmalarında kullanıldıkları dahi rapor edilmiştir. Günümüze değin ZIS-3’lerin tüm varyantlarından toplamda 103.000 civarında üretilmiştir.

Savaşın bitiminde Panzerfaust tarzındaki silahların ne kadar etkili olduğunu fark eden Sovyet mühendisleri, RPG serisi için çalışmalara başlamıştır. Bu çalışmalar sonucu 1961 yılında RPG-7 ortaya çıkmıştır. Fakat gelişen zırh teknolojisi daha güçlü silahların yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bu yüzden RPG serisi geliştirilme aşamasındayken Sovyet mühendisleri boş durmamış ve ilk ATGM çalışmalarına başlamışlardır. Bu çalışmalar neticesinde yine 1961 yılında kablo güdümlü 9K11 Malyutka ya da AT-3 Sagger ortaya çıkmıştır.  Bu Sovyet Rusya’nın ilk ATGM silahı olmuştur. 1960’lı ve 1970’li yıllar arasında tahminen 25.000 füze üretilmiştir. Güdümsüz silahların tanklara karşı etkisizliğini fark eden Sovyetler bundan sonra ATGM’lere büyük önem vermiştir.

RPG-2 ve RPG-7

AT-3 Sagger zamanla gelişerek farklı platformlarda kullanılmıştır ve günümüzde piyade tarafından AT-14 Kornet adıyla, hava unsurları tarafından da AT-16 Scallion adıyla kullanılmaktadır. AT-14 kornet Abrams, Leopard-2, Challenger-2 ve Merkava gibi tanklarına karşı son derece etkili bir ATGM’dir. İki personel tarafından kullanılır. Lazer güdümlü bir silahtır. Etkili menzili 5 kilometredir.

Beğeneceğinizi düşündüğümüz yazılar